Bankalara Neler Oluyor(2)
Özellikle 2017 ve 2018 yıllarında yoğunlaşan devlet destekli (Kredi Garanti Fonu garantili) yoğun kredi kullandırımları, bankacılıkta mevduat kredi dengesini oldukça değiştirmiş, daha önceleri %80 ler mertebesindeki bu oranı %160 lara taşımıştır. Bunun basit izahı, bankaların topladıkları her 100 TL mevduata karşılık, 160 TL kredi kullandırılmış olduğudur.
Standart olarak müşterilerinden emanet aldıkları paraya (mevduat), kendi özkaynaklarını (sermaye) ekleyip devletin istedikleri teminatlar (munzam karşılık vb) düşüldükten kalan miktarı talep edenlere (kredi müşterisi) aktaran bankaların aradaki miktarı karşılamak için pek az seçeneği bulunmaktadır;
- a) Yurt dışı bankalardan borçlanmak (Sendikasyon, sekürizitasyon)-ki yabancı para cinsinden olduğundan, kur artış riski taşınmaktadır.- Borçlanmanın yabancı para, kredi kullandırımının ise ekseriyetle TL olması temel problemdir.
- b) Doğrudan borçlanma amaçlı adımlar atmak (Banka Tahvili)-ilave faiz yükü oluşturacağından, maliyeti arttırmakta, kârı azaltıcı etki yapmaktadır- Ki, benzer şekilde yapılan Merkez Bankası kaynaklı borçlanmalar da hem kısa vadeli, hem de maliyetlidir. Böylece piyasa faizleri de yükselmektedir.
c)Sermaye artışına gitmek.-Ki, özellikle BIST-Borsa İstanbul da payları (Hisse Senedi) işlem gören bankalarda hisse sahiplerinin yeni paylar almak için para ödemesini istemek (bedelli sermaye artırımı), özellikle yaşadığımız hassas ve paranın maliyetinin arttığı, adeta “nakitin kral olduğu” zamanlarda, BDDK tarafından kâr payı (temettü) ödemesine izin verilmediği şartlarda çok zor ve sıkıntılı olacağı aşikârdır.-
Birkaç ay önce BIST’e payları kote bir bankanın bedelli sermaye artışına gittiğinde karşılaştığı sıkıntıları kısa bir araştırmayla görmek mümkündür.
Bu yolu tercih etmeyip 10 yılı aşkın vadeyle, -sermaye benzeri olarak sınıflandırılır- yurt dışı banka tahvili ihraç ederek yani yurt dışından faizli borçlanarak dolaylı yoldan sermayesini güçlendirmeye çalışan bir başka bankanın ise mevcut ortaklarına ekseriyetle satış yaptığı, borçlanmada ise faiz oranının Dolar bazında yıllık %13,75 lere ulaştığı da hatırlardadır.
Kısaca, yeterli kaynağı bulunmayan bankalar, Kamunun desteğiyle bile reel sektöre kaynak aktaramayacak, aktarmaya kalksa da zarar yazacak noktaya gelmişlerdir.
Burada bir konuya daha girmek lazım, belki dikkatinizden kaçmıştır; Başta Kamu bankaları olmak üzere bankalar, Ülkemizde yasal düzenlemelerle zarar etmesi yasaklanmış kuruluşlardır. Her türlü muhtemel riskte, derhal dönem kârı, geçmiş yıllar kârları ve hatta özkaynaklarından karşılık ayırmak zorundadırlar. Bir önceki yazımda belirttiğim üzere, sermaye yeterlilik rasyosu %12 nin altına indiğinde, BDDK tarafından lisans iptali hatta TMSF tarafından el konulma riskiyle karşı karşıya kalırlar.
Diğer taraftan, yurt dışı borçlanmalardaki ülke riskini anlatan sigorta primimiz maalesef 460 baz puanlara (%4,6) tırmanmış, tüm çabalara rağmen halen 400 baz puan (%4) civarında gezmektedir. Bu şu anlama gelir, yurt dışından örneğin %7 dolar faizi ile borçlanan Hazine, bankalar ya da kamu/özel sektör kurumları ilave olarak %4 de CDS primi ödemek zorundadırlar. Yani operasyonel maliyet bir yana, baz maliyetler %10 ların üzerindedir.
Bu şartlarda, kendi özkaynakları sınırlı, yurtdışı borçlanması zor ve maliyetli, BIST’e açılma anlamında zamansız yakalanmış, müşterilerinin hızla TL den kaçıp dövize döndükleri bir banka olsanız, üstelik azami üç ay vadeli TL kaynakla beş yıl, on yıl vadeli krediler kullandırmak durumunda kalsanız, tüm bunlar için de tepenizde Kamu otoritesinin ağırlığını hissetseniz, ne yapardınız?
Cevap maalesef bellidir; mümkün olduğu kadar kredi vermekten kaçıldığı, mevcut kredilerin tahsile çalışıldığı, tahsil edilemeyen krediler için ise riskin hesaba katılarak temkinli (yüksek faizli de denebilir) yapılandırmalar yapılmaktadır.
Elbette, bankaların aşırı tepkiler verdikleri, ellerindeki güçlü veri seti ve araştırma birimleriyle, patronlarının da yönlendirmesiyle erken pozisyon aldıkları, riskleri fiyatlamalarına (kredi-mevduat oranları) abartılı şekilde yansıttıkları, her ne hikmetse her çalkantılı dönemde kârlarını ekseriyetle yüksek oranlarda arttırdıklarını da kayda geçirmek lazım. Burada verdikleri tepkilerle sistemdeki kaosu arttırdıklarının, hatta piyasayı kilitleyebildiklerinin canlı şahidiyim.
Her şeye rağmen, bankalar dahil, hepimiz için geçerli prensipler var. Sermaye fakiri bir ülke olduğumuz gerçeğini unutmadan, aynı gemide olduğumuzu bilerek ve sorumluluklarımızı yerine getirerek hareket etmek durumundayız.